
Hayatın değeri ölçülebilir mi? Bir kişinin hayatını feda ederek başkalarını kurtarmak doğru mudur? Bu, hem tıp etiği hem de felsefi açıdan insanlık tarihinin en karmaşık ve tartışmalı sorularından biridir. Birini feda etmek, beş canı kurtarmak adına etik bir seçim olabilir mi? Bu yazıda, bu derin etik çıkmazı farklı açılardan ele alacağız.
Hayatın Matematiği: Beşe Bir Üstün Gelir mi?
İlk bakışta, beş kişinin hayatını kurtarmak için birini feda etmek basit bir matematiksel problem gibi görünebilir. Faydacı bir bakış açısına göre, en fazla kişiyi kurtarmak en doğru seçenek olarak kabul edilebilir. Ancak bu yaklaşımda temel bir sorun vardır: Bir kişinin yalnızca başkalarının yararına feda edilmesi etik olarak ne kadar doğru olabilir? Bir insan, bir "kaynak" olarak mı değerlendirilmelidir?
Faydacılığın savunduğu yaklaşımda, bir kişinin hayatını feda etmek, beş kişiyi kurtarma amacı taşıyorsa doğru olabilir. Ancak bu yaklaşım, insanın temel haklarını göz ardı etme tehlikesi yaratır. Birey, toplum yararına kurban edilmesi gereken bir araç mı olur?
Kantçı Ahlak: İnsan Bir Araç mı, Amaç mı?
Alman filozof Immanuel Kant, her insanın kendine ait bir değer taşıdığını savunur. Ona göre, hiçbir birey başkalarının yararı için bir araç haline getirilemez. Bu perspektife göre, birinin hayatını feda etmek, insanın onuruna ve özgürlüğüne büyük bir ihlaldir. Sağlıklı bir bireyi, isteği dışında feda etmek ahlaki açıdan yanlış olacaktır.
Peki ya gönüllü bir fedakarlık durumu olsa? Bir anne, beş kişinin hayatını kurtarmak için kendini feda etmeyi kabul etse, etik sınırlar aşılmış olur mu? Bu durumda, özgür irade ve gönüllü seçim dikkate alındığında farklı bir değerlendirme yapılabilir.
Gerçek Hayattan Çarpıcı Bir Örnek: Doktorun İkilemi
1970’lerde, bir doktor organ nakli için uygun bir mahkûmu, toplum yararını gözeterek feda etmeyi teklif etmişti. Ancak bu öneri, etik kurallar gereği tıbbi cinayet olarak değerlendirildi ve reddedildi. Tıp etiği, bireysel hakların toplum yararından üstün olduğunu savunur. "Önce zarar verme" (Primum non nocere) ilkesi, bir hayatı sonlandırma pahasına başkasını kurtarmanın yanlış olduğuna işaret eder.
Duygular ve Vicdan: Karar Verirken Ne Kadar Etkili?
Bu etik ikilemde yalnızca mantıklı düşünce değil, duygular ve vicdan da kararımızı şekillendirir. Bir doktor olarak bir kişiyi öldürerek beş kişiyi kurtarma fırsatınız olsa, hangi yolu tercih edersiniz?
Bu noktada kendimize şu soruları sormalıyız:
- Eğer o tek kişi, sevdiğiniz biri olsaydı ne yapardınız?
- Kendinizi böyle bir durumda bulursanız, nasıl bir karar verilmesini istersiniz?
Bu tür sorular, soyut bir tartışmayı kişisel bir ahlaki hesaplaşmaya dönüştürür. Burada, doğru ya da yanlış kararları veren faktör sadece mantık değildir.
Seçim Yapmak mı, Yapmamak mı?
Bazı etik ikilemlerde, hiçbir şey yapmamak da bir seçim olabilir. Eylemsizlik, bazen doğa veya kaderin karar vermesine izin vermek anlamına gelir. Ancak, bir şey yapmamak da bir tür sorumluluk almak değildir mi? Beş kişiyi kurtarma şansınız varken hiçbir şey yapmamak da bir seçimdir. Bu, oldukça zorlayıcı bir sorumluluk yaratır.
Son Söz: Değer Biçilemeyen Hayatlar
Sonuç olarak, bu etik ikilemde kesin bir doğru ya da yanlış cevap yoktur. Ancak insan hayatı sayılarla ölçülüp, birinin feda edilmesiyle başkalarının kurtulması gerektiği fikri insanlığın temel değerleriyle çelişir. Bir hayatı kurtarmak için başka bir hayatı feda etmek, insan onurunu sorgulatabilir. Çünkü birinin hayatını almak, onu "amaç" olarak görmek, insan olmanın özüne aykırıdır.
Bu noktada, belki de en dürüst cevap şu olacaktır: "Karar vermek zorunda kalana kadar bilemezsin."
Peki ya sen olsaydın? Birini feda edip beş kişiyi kurtarır mıydın, yoksa kimsenin hayatına dokunmama yolunu mu seçerdin? Fikirlerinizi yorumlarda paylaşın.