"Bête Noire"
Teknolojinin karanlık yüzünü irdelemeyi sürdüren Black Mirror, yedinci sezonun ikinci bölümü “Bête Noire” ile bu kez hafıza manipülasyonu, gerçekliğin esnekliği ve geçmişin gölgesinde şekillenen bir intikam öyküsü sunuyor. Psikolojik gerilim dozu yüksek bu bölüm, izleyiciyi hem bireysel hem de toplumsal düzeyde sorgulamalara sürüklüyor. Ancak dramatik yapısı ve karakter derinliği açısından dizinin önceki bölümlerine kıyasla daha tartışmalı bir yerde duruyor.
Bölüm Özeti
Bölüm, bir kadının yüksek bir binadan atlayarak intihar ettiği haberiyle açılıyor. Ardından odak, bir pastanede çalışan Maria adlı karaktere kayıyor. Tatlı üretimi yapan Ditta adlı şirkette Ar-Ge uzmanı olarak çalışan Maria, işinde başarılı, ilişkilerinde dengeli bir yaşam süren biri olarak tanıtılıyor. Ancak eski lise arkadaşı Verity Greene’in hayatına beklenmedik şekilde geri dönmesiyle bu denge hızla bozulmaya başlıyor.
Verity, haftanın ilk günü yapılan ürün tadım toplantısında ortaya çıkıyor. Maria, Verity’nin geçmişte içe kapanık ve görünmez biri olduğunu hatırlarken, onun şimdiki abartılı neşesi ve özgüveni rahatsız edici bir değişim gibi gelir. Daha da ilginci, şirkette yeni açılan bir pozisyona başvuracağını söyler. Maria bu pozisyonun çoktan dolu olduğunu sanmaktadır, ancak iş ilanının gerçekten açık olduğunu öğrenince şüphelenmeye başlar.
Verity işe alınır ve kısa sürede ofis içinde popülerleşir. Maria, Verity’nin dostça tavırlarının arkasında bir niyet olduğunu düşünmeye başlar. Üstelik çevresindeki herkes Verity’ye güvenmeye başlarken, Maria yalnızlaşır. Zamanla, geçmişin üzerini örten görünmez bir el gerçekliği bükmeye başlar. Maria, tanıdığı yer isimlerinin, e-posta içeriklerinin, hatta sevgilisi Kae'nin hatıralarının bile değiştiğini fark eder. Öyle ki, bir zamanlar “Barnies” olan restoranın adı artık herkesin zihninde “Bernies” olarak geçmektedir.
Maria'nın tarifleri sabote edilir, dijital kayıtları değiştirilir ve güvenilirliği sarsılır. Verity’nin gizemli kolyesiyle çevresindekilerin “bedensel frekanslarını” değiştirdiği ve kendi sözlerini gerçek kıldığı anlaşılır. Bu teknoloji aracılığıyla Verity, yalnızca insanların algısını değil, gerçeğin kendisini şekillendirmektedir.
Geçmişin karanlığı gün yüzüne çıkar: Verity, çocukluk döneminde Maria’dan psikolojik şiddet görmüş ve bunu yıllar boyunca içinde taşımıştır. Aynı sınıftan Natalie'nin intiharı da bu zincirin bir halkasıdır. Şimdi ise bu travmaları, teknolojik bir araçla hem bireysel hem toplumsal bir hesaplaşmaya dönüştürmüştür.
Finalde Maria, Verity’yi öldürüp cihazı ele geçirir. Gerçekliği Verity’nin intihar ettiği bir versiyona dönüştürür. Ancak güç, Maria’nın karakterini hızla dönüştürür. Son sahnede, kendisini “evrenin imparatoriçesi” ilan etmiş bir Maria görürüz. İnsanlar onun adını haykırmakta, dünya artık onun şekillendirdiği bir simülasyona dönüşmektedir.
İnceleme: Mandela Etkisi ve Adalet Algısı
“Bête Noire”, özellikle Mandela Etkisi üzerinden kurduğu yapısıyla, gerçekliğin ne kadar kolay değiştirilebileceğini sorgulatıyor. Hatıralar ve toplu bilinç aracılığıyla şekillenen dünya, bireysel çıkarlar uğruna yeniden yazılabiliyor. Bu bağlamda bölüm, hafızanın ne kadar kırılgan ve teknolojinin ne denli müdahaleci olabileceğini ortaya koyuyor.
Verity’nin başlangıçta empati uyandıran bir mağdurken, giderek yıkıcı bir güce dönüşmesi; intikamın, adaletten ne kadar uzak bir motivasyon olduğunu gösteriyor. Ancak asıl şaşırtıcı olan, Maria’nın “galip” olarak çıkması ve kötücül gücü içselleştirmesi. Black Mirror evreninde nadir rastlanan bu tersine kahramanlık, izleyiciyi adalet duygusundan mahrum bırakıyor.
Bölümün Yapısal Aksaklıkları
Bölüm, atmosfer kurma ve merak unsurlarını kullanma konusunda başarılı. Özellikle ilk yarısında psikolojik gerilim iyi işlenmiş. Ancak final bölümü, karakter dönüşümünü temellendirmekte zayıf kalıyor. Maria’nın kısa sürede güce bağımlı hale gelmesi ve insanüstü bir figüre dönüşmesi dramatik olarak yeterince işlenmemiş. Verity'nin geçmişi ise yüzeysel anlatılmış; yaşadığı travmaların etkisi tam olarak hissedilemiyor.
Ayrıca, teknoloji burada bir sistem eleştirisinden ziyade bireysel hesaplaşmanın aracı olarak sunulmuş. Oysa Black Mirror genellikle teknolojinin sistemsel sonuçlarına odaklanarak daha derin bir eleştiri sunar.
Sonuç: Gerçeklik, Kimin Elinde?
“Bête Noire”, kurgusal açıdan bazı tutarsızlıklara sahip olsa da, hafıza, gerçeklik ve güç temalarıyla izleyicide rahatsız edici sorular bırakan bir bölüm. Herkesin aynı geçmişi hatırladığı bir dünyada, bireyin gerçeği değiştirme gücüne sahip olması; teknolojinin etik sınırlarını yeniden tartışmaya açıyor.
Bölümün sonunda kazanan net değildir. Maria’nın güç karşısındaki dönüşümü, geçmişin kurbanının kolaylıkla yeni bir zalime dönüşebileceğini gösteriyor. Bu da Black Mirror'ın en temel sorusunu tekrar gündeme getiriyor: Teknoloji insanı mı dönüştürür, yoksa teknoloji sadece insanın içindeki karanlığı mı açığa çıkarır?
Sizce bir kişinin, geçmişte yaşadıklarının bedelini bu şekilde ödetmesi adil midir?
Gerçeklik herkesin üzerinde uzlaştığı bir şey mi, yoksa kolayca yeniden yazılabilir bir metin mi?
Yorumlarda düşüncelerinizi paylaşın, bu çarpıcı bölümü birlikte tartışalım.